22 Haziran 2013 Cumartesi

Uzay Gemisi Yapalım

Ekonomi bakanı Zafer Çağlayan, bir röportajında "Uzay gemisi yapmamızı engelliyorlar" şeklinde bir beyanat vermişti, hatırlarsınız. Hatırlamayanlar için, gazete küpuru aşağıda:

Gazetede çıkan haber

Bu gazete haberine dayanarak, eğer ki 28 Şubat, 27 Nisan veya 31 Mayıs Gezi Parkı olayları olmasaydı, uzay gemisi yapabilecekmişiz. Peki, bu olayların olmadığını varsayarak, bir uzay gemisi yapmak için ne gerekir, biz nasıl yapabiliriz, ona bakalım.

Öncelikle, şunu belirteyim, sayın bakan, "Uzay Mekiği", "Uydu", "Roket" değil de, "Uzay Gemisi" dediği için, düşündüğü şeyin, Uzay Yolu'nda görmeye alıştığımız Atılgan (USS Enterprise) veya benzeri bir uzay aracı olduğunu düşünüyorum. Zaten, haberdeki resimde de Atılgan kullanılmış.

Uzay Gemisi - Temsili Resim
Bu gemiyi, yeryüzünde inşa etmek çok maliyetli olacağı için, uzayda inşa ettiğimizi varsayalım. Bunun için, uzaya çıkabilecek bir aracımız (roket, mekik) olduğunu, bu araçla insan gönderebildiğimizi de varsayalım. Sonuçta, bunlar dünya üzerinde olan ve bilinen teknolojiler, 50 yıl önce kullanıldı. Son 10 yıldaki ekonomik gelişme sayesinde ülkeye giren para ile bu teknolojiler çok rahat alınabilir diye düşünüyorum.

Bu varsayımladan sonra, gelelim işin teknolojik kısmına. Temsili uzay gemimizde, herşeyden önce, yaşam destek sistemi olması lazım ki, oraya göndereceğimiz Türk vatandaşları ölmesinler, şeker de yiyebilsinler. İşin havalandırma sorununu kolay çözeriz diye düşünüyorum, sadece Kuzey İstanbul Otoyolu için kesilen ağaçları (300,000 civarında olduğu söyleniyor) alıp gemi içinde yaşatarak gerekli oksijeni sağlayabiliriz. Su ve atık yönetimi için ise kime gideceğimizi çok iyi biliyorum.

Yaşam Destek Sistemi İnşaatı - Temsili Resim
Uzay gemisinin gövdesi, köprüsü ve kamaraları için de çok sıkıntı çıkacağını zannetmiyorum. Malzeme kalitesi uzay görevleri için uygun olup olmadığını bilmiyorum, ama gerekli ayarlamalar ile TOKİ inşaatlarını uzay gemisi haline getirebiliriz. Köprü inşaatı için, ceylan derisi koltuk kaplamaları ve avizeleri nereden alacağımızı da çok iyi biliyoruz. Tabi, geminin alt katları, motor üstü odaları da, uzaya çıkmaya gücü yetmeyecek ama devletimiz sayesinde bu imkandan da faydalanacak insanlara kura usulü verilecektir. Korkulacak bir şey yok, uzayda sel tehlikesi olmadığı için burada yaşayacak insanlarımıza bir şey olmayacaktır.

Uzay gemisinde yaşanmayacak görüntüler
Motor üretimi için, ülkemizin zaten harekete geçtiğini biliyorum. Yerli otomobil üretimi için motor üretimi ile başlayarak, gerekli deneyimi kazanmış ve yerli uçaklarımızı gökyüzünde uçurmaya başlamıştık. Böyle miydi bu iş, yoksa yerli otomobil ve uçak için motor dışarıdan mı alınmıştı, hatırlayamadım. Ama, çok kısa zamanda bu işin de üstesinden gelerek, hem nükleer yakıt hem de LPG ile çalışabilecek yerli uzay gemisi motorunu 3 ayda yapabileceğimizi biliyorum. Bilboardları şimdiden görür gibiyim.


Motoru yaptıktan sonra, bu motora yakıt koyma işinin de çok kolay halledileceğini düşünüyorum. Ülkemiz, enerji akışının geçiş noktası, petrol, doğalgaz borulardan akıyor. Ek olarak, iki adet nükleer santralimiz de yapılıyor. Hoş, nükleer teknolojiyi dışarıdan alıyoruz, hatırladığım kadarı ile Japonlar ve Ruslar bu santralleri kuracaklar, ama olsun. Gerekirse, parça parça söker ve teknolojiyi uzay gemilerimize uygun bir hale getirebiliriz.

Gemimiz hazır sayılır. Şimdi geldi bu gemiyi işletecek mürettebata. Çarkçılar, mühendisler, haberleşme ekibi, gözlemciler, güvenlik gibi görevler için eğitim programlarının açılması gerekiyor, ama uzay gemisi pilotluğu için bence çok fazla eğitime ihtiyacımız yok. 

Uzay gemisi pilotu - Temsili Resim
Bence sayın bakan haklı. 28 Şubat, 27 Nisan, Gezi Parkı gibi dış mihrakların parmağının olduğu olaylar olmasaydı, kesinlikle uzay gemisi yapabilirdik. Hatta, Güneş Sistemi'nin en büyük camisini, Mars'daki Güneş Sistemi'nin en yüksek dağı olan Olympus Mons üzerinde inşa etmeye de başlamıştık.

Gerçekten uzay gemisi inşa etmek mi istiyorsunuz? Hem de Atılgan'ı? Şurayı ziyaret edin: http://www.buildtheenterprise.org/









16 Haziran 2013 Pazar

Gidin AKP'ye Oy Verin.

Evet. Gidin AKP'ye oy verin. Gazla, tazyikle yeterince etkili öldüremiyorsunuz, yüzde bilmem kaç küsür alsın da kurşuna dizsin hepimizi.

O zaman da yine yalanlara maruz kalacaksınız. Camide bira içtiler demeyecekler, bu sefer size Suriye'de aleviler sünnileri kesiyor diyecekler. Cümbür cemaat oraya saldıracaksınız. İran nükleer silah yapıyor diyecekler. Cehennemi yaşamak pahasına gönüllü asker olacaksınız. Farkında olmayacaksınız hiç bir şeyin, çünkü gözleriniz çoktan karardı.

Elinizde ne din kalacak ne iman. Yalancının arkasından gitmenin cezasını çekeceksiniz. Bu dünyada olmazsa, o inandığınız ahirette çekeceksiniz.

Bunu size anlatmaya çalıştığımız zaman, "ama türbanlı bi kızı bilmem n'apmışlar" diyeceksiniz. Sizin için türbanlı bir kadın, başı açık bir kadının biber gazı yiyen çocuğundan daha değerli çünkü. Sizin için hasar görmüş otobüs durakları gözünü kaybetmiş insanlardan daha acıklı. Sizin için, devletin size sağlayacağı ihalelerden kazanacağınız rant, insan haklarına tecavüzü meşru gösteriyor.

Ve sizin için, iktidar hırsı ölülerin üzerinde yükseliyor.

Kusura bakmayın. İnsanların düşüncelerine, siyasi partilerine saygılı olmayı kendime düstur edinmiştim. Ama, savaşta bile yapılmayacak hareketleri yapma emrini veren bir siyasi parti liderini takip edenlere artık saygı duymayacağım.

Gidin mitinglerde diktatörünüzü destekleyin.

9 Haziran 2013 Pazar

Çok Kızdı

"Okullarda bunları öğretmiyorum, nerden öğreniyorlar bunları?" diyordur muhtemelen. Zeki bir topluluğa çattı bu sefer. Her söylediğine laflar hazır, sürekli yedikleri ayarlar internette. Sadece kendisi değil, kralcılığını yapan yandaşları da aynı durumda. Desteksiz atılan yalanlar teker teker ortaya düşüyor, hepsi de belgeli. Bu zekice ve altyapısı olan laflara, ezberindeki laflar yetmedi. Çok kızdı.


İnternet, cep telefonu çok iyi para getiriyordu. Yurtdışından telefon getirmeyi de zorlaştırarak, Türkiye'den satışı ve bu sayede fahiş ÖTV kazanmayı da güzel bir gelir kalemi olarak yazmıştı. Fakat, verilen ÖTV'lerin geri dönüşü çok acı oldu. 3G ihalesinde kazanılan paralar acı çıkıyordu. Cep telefonları ile olay yerlerinden canlı aktarılan fotoğraflar, videolar, her türlü yalan haberin önüne geçti. Yandaş medyasını kullanamadı. Çok kızdı.

Aşağılamaya çalıştı, hakaret etti. Sokaktaki hakkını arayan insanlara "çapulcu" dedi. Zaten daha önce "marjinal", "ayyaş" gibi sıfatları kullandığını biliyorduk, yeni bir terim bulması hoşumuza gitti. Onun gibi inatlaşacağımızı, hakaret davaları açacağımızı düşündü ama işler ters tepti. Çapulcu tabirini beğendik, sahiplendik. Chapulling şeklinde İngilizce'ye çevrildi ve bütün dünya öğrendi. Hakaret etme işi ters tepti. Çok kızdı.



Afrika'ya gitti geldi. Sandı ki o gelene kadar olayları çözeceklerdi, çözemediler. Biber gazı bitti, gazı yiyen bitmedi. Neyse dedi, bari adam toplayalım, gösteri yapalım. Gelişini sürekli geciktirdi, o geciktirdikçe ilçe teşkilatları SMS'lerle adam toplamaya başladı. Bütün belediye ulaşım hizmetleri seferber edildi - ki bunlar herkesin vergileriyle sağlanan hizmetlerdi - ve havaalanına adam topladı. Toplananların ellerine üç-beş kuruş sıkıştırıldı, gerekli fotoşoplamalar yapıldı, fakat sloganı tam tutturamadılar. Çok kızdı.


Dini ağzına dolamaya çalıştı. Camide içki içildi yalanını, toplu seks yapıldığı yalanını, tecavüz yalanlarını salmaya başladı yandaşları. Bizzat, kime sorsanız onun partisine oy vereceğini düşüneceğiniz caminin imamı yalanladı iddiaları. Üstüne üstlük, direnişçilerin arasına bazı aktivist müslümanlar girdi, kandil gecesi dua okudu, cuma günü namaz kıldı meydanda. Yine yandaşları bunları "zındık" olarak tanımladı ama kimse yemedi. Çok kızdı.



Son iki senedir, taraftarları, özellikle de Galatasaray ve Fenerbahçe taraftarlarını birbirine düşürerek, çok iyi rant kazandı. Futbol liginin futbol kalitesi yükselmeden izleyici sayısı yükseltildi. Derbiler kızıştırıldı ki araya güzel yasa tasarıları girebilsin. Ama, birbirlerini son maçta öldüren taraftarlar bir araya geldi, birbirlerine destek oldu. Ayrıştıramadı, kendi eliyle birleştirdi. Çok kızdı.

Bu olayın amacı senin inadın dedik, kibirin dedik. Birşey demedi. Sadece, çok kızdı.

Bir soğuk bira içse geçer diyeceğim ama içmez biliyorum. Soğuk ayrana da eyvallah, naneli buzlu ayran da iyi gelir. Hararetini alır. Bu kadar kızmak iyi değil, sağlığa zarar.

Alakalı: Muhafazakar Kardeşim ve Taksim'de Biri mi Var? - Bizim Marjinallerdir..

3 Haziran 2013 Pazartesi

Muhafazakar Kardeşim

İnsanların öyle ya da böyle yaftalanmasına karşıyım, fakat sen kendine bu ismi uygun gördüğün için sana bu şekilde sesleniyorum.

Önce şu mağdur edebiyatını bir bırakalım. Sürekli muhafazakarlar ezildi, sürekli hor görüldük gibi hikayelere girme. Bu ülkede, 1950'den beri, Menderes'ten beri sürekli sağ partiler iktidarda. İnanmıyorsan bir bak. Sonra bana gelip de muhafazakarlar şöyle böyle ezildi diye çıkma. Sizin altyapınız olan imam hatip liselerini, kuran kurslarını onlar açtı, cemaatsiz köye camiyi onlar dikti. Kendinden önceki her şeyi "CeHaPe Zihniyeti"ne bağlama.

Kalkmışsın, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve kanunlarını, "ecnebi kuralları" olarak tanımlamışsın. "Ecnebi" kuralları derken "yabancı"yı değil, Batı'yı kastettiğini düşünüyorum, nitekim senin getirmek istediğin kurallar da "yabancı"ların kuralları.

Bu ülkede, kimse kimsenin namazına karışmaz - tabi ki riya içinde, birilerine yaranmak için namaz kılmıyorsa. Kusura bakma ama, patronuna, partilere yaranmak için, içki masasından kalkıp koşa koşa namaz kılmaya gidenleri gördü bu halk, samimiyet kayboldu anlıyor musun? Köşe bucak gizlenerek namaz kılmak zorunda kaldık diyorsun, haklısın, daha güzel bir şekilde ibadetini yerine getirebilmen gerekir, seni desteklerim. Ama, patronun, sadece sol elinde altın yüzük gördüğü için, "altın haramdır" diye düşünerek bir kişiyi işe almıyor fakat iş bilmeyip tek bildiği namaz kılmak olan bir adamı işe alıyorsa, işte bu kul hakkı yemektir. Sokağa dökülenler buna da karşı farkettin mi?

Yıllardır, hem başbakanınız hem de medyanız, sürekli hedef göstererek, sizin gibi olmayan insanları dışlamakta. Para ile imanın kimde olduğu bilinmez derler, ama siz, dinle ilgili herşeyi biliyormuş gibi, bu ağızların bizim gibi insanları "ataist" olarak yaftalamasına karşı çıkmadınız, hatta sinsice gülerek desteklediniz. Doğrusu "ateist" olmasına rağmen, içine Atatürk'ü karıştırarak, bile bile "ataist" dediniz. Güldük geçtik, ama iş ciddi, şakanın da bir sınırı var.

Muhafazakarlar da mı sokağa dökülseydi, öyle mi olur bu işler deme. Sokağa DÖKÜLMEDİNİZ! Korktunuz, daha da önemlisi, sinsice ilerlediniz. Arkanıza aldığınız cemaat, masum müslümanların paralarını toplayarak (İhlas, Deniz Feneri) size bir parti kurdu, siz de "demokrasi" ile iktidara geldiğinizi düşündünüz. O kadar gözünüz kapalı takip ettiniz ki bu partiyi, içindeki çatlakları, pislikleri dahi göremediniz. En basiti, başbakanın kendi kendisiyle çelişmesine bile ses çıkaramadınız. Kusura bakmayın ama, biz öyle koyun gibi takip etmeyiz siyasi liderleri. Sokağa çıkan insanların iyi kötü bir siyasi partiye oy atmışlığı vardır, ama hiç biri sizin kadar gözü kapalı değil. Sokağa çıkan insanların, sizin de gözünüzü açmaya çalıştığını unutma. Lütfen, aşağıdaki videoyu önyargısız, bağımlılık duygusu hissetmeden izle.



Darbeci, darbe isteyen insanlar olarak görme sokaktaki insanları. Hemen hemen hepsi, senden daha çok darbeden etkilendi. 12 Eylül'de benim babam içeri alınırken senin baban neredeydi? Neden sürekli, o darbeden sonra devlet ihaleleri sizinkilere gitmeye başladı? Haksız kazanç değil midir bu?

Tehdit eder gibi görünüyorsun bir de. Yok biz de sokağa ineriz, sizi bir kaşık suda boğarız, ülkücüler de inmek isterse ne olur diye. Ülkücüler inmedi mi sanıyorsun sen? Taksim'de ülkücüler namaz kılarken solcular onları polisten koruyordu biliyor musun?

Sen de yardım et. Ben senini namazına karışmayım, sen de benim içkime karışma. İçki içenleri alkolik olarak yaftalayıp, kendi partine oy verdiyse "alkolik değildir" deme. Ben senin oruç tuttuğun zaman yanında yemek yemeyim, sen de ülkenin kurucusuna, kurtarıcına ayyaş deme. Ben senin başını örtmene karışmayım, sen de onu ayrımcılık meselesi yapma. Kendi hayat tarzını, herkesin yaşaması gerekiyormuş gibi zorlama, ben de sana zorlamayım.

Hepsinden önce, şu "sen" ve "ben" ayrımını bitir. Bu ülke hepimizin.


Alakalı: Çok Kızdı ve Gidin AKP'ye Oy Verin

1 Haziran 2013 Cumartesi

- Taksim'de Biri mi Var? - Bizim Marjinallerdir..

İki ağaç kesiliyor diye hiç eylem mi yapılırmış ayol. Oradan iki kesildiyse başka yere yirmi iki ağaç dikilirmiş, hatta gerekirse fidanları eline verir evde saksına diktirirmiş.



Ne olduğunu anlamayan, daha doğrusu kendi tabanına olayları kendi istediği ve onların görmek istediği gibi anlatan bir başbakan var başımızda, ne yazık. İnsanlar, orada, medeni bir şekilde, tek kalan yeşil alanın ve oradaki 70 yıllık ağaçların sökülmesine karşı eylem yaptılar. Anlayın: ağaçları kesmeyin diye eylem yaptılar! Ama, sizin polisiniz, üç kişi bir araya gelse biber gazı attığı için hemen başladı biberlemeye. 

- Hey dostum, hadi biberleyelim!
- Kahretsin Mike, lanet olası federalleriz biz!

Yemedi ama, yemeyecek. Siz orada biberledikçe, suladıkça, bu işin boyutu değişti. Ağzınızdan düşürmediğiniz demokrasiyi istiyor bu halk, sürekli bekçisi olduğunuzu söylediğiniz özgürlüğü istiyor. Siz biberledikçe büyüdü, siz biberledikçe büyüyecek. Ve burada, ne bir siyasi parti, ne de bir ideoloji var. Yıllardır apolitik olarak büyüyen gençler indi meydanlara, emin olun o gençlerin %90'ı hiç bir siyasi partinin mitingine gitmemiştir. 

Kaç kişiyi öldürdünüz gazınızla, panzerinizle? Ben söyleyim, aşağıda bir tanesi var:

(Not: Bu arkadaş yaşıyormuş galiba)

Daha kaç kişinin canını alacaksınız? Kaç kişiyi sakat bırakacaksınız? Sizin lafınızla size yardımcı olayım: "Siz öldürmeyi iyi bilirsiniz.". Bu halk Gazze halkı olsaydı hüngür hüngür ağlayacak adamlarınız nerede şimdi? Siz Suriye'deki muhalifleri desteklerken kahramansınız da, yabancı devletler bu halka destek çıkınca neden onlar tu kaka oldu birden bire?

Bu halk, diktatörlüğe karşı eylem yapıyor, anlayın! Siz inat edip "biz o topçu kışlasını ne olursa olsun yapacağız" dedikçe bu halkın inadı da bitmeyecek. Çünkü, o ağzınıza yakışmayan demokraside, halkın seçtiği insanlar ancak halkın isteklerini yapmakla yükümlüdür, yüzbinlerce insan sokağa dökülecek kadar bir şeyi istemiyorsa geri çekilmelisiniz. İçinizde azıcık da olsa onur olsa, yapacağınız hareket geri çekilmek olmalı.

Her türlü devlet kurumunu ele geçirdiniz, ona rağmen İdare Mahkemesi yürütmenin durdurulması kararını çıkarabiliyor ve siz bu karara kızabiliyorsunuz. Hani hukuku kendinize yontmuş ve artık "önünüzde engel kalmamıştı" ? Hala halktan yana karar alabilen mahkemeler var, demek ki o pis köklerinizi her kuruma salamadınız, salamayacaksınız.

Bu halk artık bir şeyden korkmayacak, emin olun. Ne kadar polis alırsanız alın, ne kadar vergimizi biber gazına yatırırsanız yatırın, bu halk uyandı. 

Alman ZDF kanalının sözlerini unutmayın: "Türkler savaşırsa olaylar değişir!"