24 Aralık 2012 Pazartesi

Daha Çok Genciz

Tasarladığım bilim-kurgu hikayesinden, ufak bir parça.


"Daha çok gençsiniz" dedi oda arkadaşım, "daha önünüzde çok yol var".

Öğrenci değişimi programı çerçevesinde hem Avrupa'da hem de Asya'da değişik üniversitelerde eğitim aldım. Fakat, 5 sene önce, Dünya yöneticilerinin aldığı karar ile, diğer gezegenlerdeki türler ile de öğrenci değişimi programı başlayınca, aslında kendi yaşadığım öğrenci değişimi programlarından ne kadar az şey öğrendiğimi farkettim.

Oda arkadaşım, evinden yaklaşık 7.5 ışık yılı uzaklıkta, kendi gezegeninden tanıyabildiği kadarı ile tanıdığı gezegenimize gelmişti. Aldığı eğitim rahatlıkla Dünya üzerinde bir doçent seviyesine denk olabilecekken, sosyal konularda eğitimine devam etmek için üniversitemize gelmişti. Tarih, Felsefe, Beşeri Bilimler, Siyaset Bilimi ve değişik sanat bölümlerinin iskelet derslerinden oluşturulan Beşeriyyat bölümünde okuyordu. Aslında yaptığına tam olarak da okumak denmezdi, bizim için yüzyıllarca tartışılan konuları görerek nasıl çözdüklerini bize anlatıyordu. Bir gün, kendi eğitimimi tamamlamak için gereken branş dışı derslerden birinde (siyaset tarihi) rastlaşmıştık. Anlattıklarını dinlerken kendimden geçmiştim.

"Daha çok gençsiniz, daha önünüzde çok yol var. Yönetim konusunda kendinize çok güveniyorsunuz. Hala 2500 sene önceki yöntemler ile, hatta onları daha da kötüleştirerek devam ediyorsunuz. İlerleme konusunda adımlar atmanıza rağmen sürekli bir şekilde kendinizi geriye çekmiş ve zamanında işe yaramış ama gününüzde çalışacağını bilmediğiniz yöntemleri uygulamışsınız. Öyle ki, adına 'Demokrasi' dediğiniz bu yöntemi, doğduğu zamandaki anlamından da ayırıp kirleterek savaş nedeni haline getirmişsiniz. Söyleyin bana, ülkelerinizin yöneticileri ne konusunda eğitim aldı? Mühendis mi, doktor mu, gemi inşaatçısı mı? Hangileri yönetim ve ilerleme konusunda eğitim aldı? "

"Biz de sizin gibi bir topluluktuk. Sizin zamanınız ile yaklaşık 155 yıl öncesine kadar da sizinle aynı yollardan geçerek bu yönetim şeklinin sonuna kadar geldik. Ülkelerimiz demokrasi adı altında siyasi partiler tarafından yönetiliyordu. Aslında bu siyasi partiler iyi niyetle ortaya çıkmıştı: yakın düşüncede olan halk aynı çatı altında toplanıp kendilerine yakın kişileri seçebiliyordu. Fakat bir süre sonra, halk kendi düşüncelerini temsil edecek bir parti bulamaz oldu. Çünkü, var olan partiler amaçlarından sapmıştı, onlar artık halkın düşüncelerini değil, her organizma gibi kendi varlığını korumayı birincil amaç olarak belirlemişti. Bu koruma içgüdüsü o kadar ileri gitmişti ki, ülkeler arası savaşlardan sonra partiler arası savaşlar başlamıştı. Yine sizin zaman biriminiz ile 32 yıl süren savaşlarda, ülkeler değil, siyasi partiler birbiri ile savaşmıştı. Sonrasında sınırlarımız yeniden çizilirken, artık bütün gezegen üzerinde hayatta kalan 5 siyasi partiye göre belirlemiştik yerlerimizi."

"Sonrasında, gezegenimizde geriye kalanlar, aynı olayları yaşamamak için, yeni bir akım başlattı. Yönetim bir şekilde gerekliydi, halkın kuralları, kanunları koyacak, bunları kollayacak ve huzursuzlukları giderecek yapılara, kurumlara ihtiyacı vardı. Bunları yapacak kişileri de, diğer mesleklerde olduğu gibi belirli eğitimle ve yeterliliklerle seçmeye karar verdik. Yani, sizde nasıl bir roketin altında mühendis imzası, reçetenin altında doktor imzası gerekiyorsa, biz de kanunların altında kanun yapıcı imzası aramaya başladık. Bu işe bir meslek olarak bakıp, kişisel çıkarları bu olayın dışına çıkarabildik. Gezegen halkı, kişisel gelişi hırsları için artık ülke yönetimine girmez oldular, çünkü orası artık o kadar da kolay bir oyun alanı değildi. Bu sayede bilimsel gelişmelerimizi hızlandırabildik ve size o mesajı gönderdik."

Oda arkadaşımın bu kadar konuşmasında, özellikle en sonda söyledikleri bende bir şeyleri aydınlığa kavuşturdu. Bahsettiği bir nevi, Dünya'da da denenen fakat başarılamayan teknokrat hükümeti gibiydi, ama tam olarak da değildi. Teknoloji bakanımızın aslen bir heykeltraş, Halk Sağlığı bakanımızın da Tarih öğretmeni olduğu gerçeğini düşündüm. Biz nerede yanlış yapmıştık acaba?

13 Aralık 2012 Perşembe

21 Aralık - Kop Kop Partisi

21 Aralık 2012 için kıyamet senaryoları yıllardır var. Şunun şurasında bir hafta falan kaldı, dünya üzerinde bir çok kişi yusuf yusuf moduna girdi. Bazı akıllı adamlar Şirince gibi yerlerde kıyamet turizmi yaratıp, geceliği 1000 liradan kıyamete giriş partisi yapacaklar. Ticari zeka ne diyim, parayı veren enayiler olduğu sürece böyle çok kıyametten ekmek çıkarırlar.

En baştan söyleyim, 21 Aralık 2012 tarihinde Dünya'ya "Marduk" gezegeninin çarpacağına, süper volkanların patlayacağına, "Foton Kuşağı" denen zımbırtıya gireceğimze, Dünya'nın manyetik alanının çökeceğine falan inanıyorsanız, hemen gidin "The Flat Earth Society"ye üye olun: http://theflatearthsociety.org. Bu adamlar da Dünya'nın düz olduğuna inanıyorlar. Uzaydan fotoğraflar gösterildiği zaman da "bütün hükümetler komplo kuruyor, NASA bunların uşağı" şeklinde yanıt veriyorlar. Hatta, NASA görevlilerinin Antarktika'daki "buz sütunları" üzerinde nöbet tuttuğunu, oraya tırmanarak Dünya'nın düz olduğunu gösterecek insanları engellediğine inanıyorlar. Katılın onlara.

Dünya'ya bir gezegen falan çarpmayacak. Emin olun, bir gezegen Dünya'ya çarpma rotasında olsaydı, her gece büyüyen bir ışık olarak görürdük. Gözünüzde canlanması için, dolunaydan daha büyük ve daha parlak bir cisim düşünün. Hah, öyle, tepsi kadar. Karanlık olduğu için göremiyoruz diyorlar bi de. Karanlık bir cisim de arkasındaki ışığı engeller, gölge yapar. Karadelikler böyle gözlenir. Hiç gökyüzünde kocaman bir kara boşluk gördünüz mü? Hoş, şehirlerde kim yıldızları görebiliyor ki..

Çok merak ediyorsanız, NASA'nın sitesinden Dünya'ya yakın gök cisimlerinin yörüngelerine bakabilirsiniz: http://neo.jpl.nasa.gov/

Diğer olaylara girmiyorum, onlar saçmalığın bayrak taşıyıcıları.

Bilinen astronomik olaylar ile en yakın kıyamet 4,5 milyar yıl sonra olacak. Yani, ilk canlı tek hücrelilerden, bizim gibi safsatalar üretebilecek karmaşık canlıların evrimleşmesi süresi kadar!

Aslında, en kolay kıyamet senaryosu, yine kendi elimizle yaptıklarımız. Isıttık dünyayı, alttan alttan ısıtıyoruz. Buzdolabının kapağını açık bırakıp, kombiyi son ayarda yakıyoruz. Sonra da buzluktaki etin sağlıklı kalmasını bekliyoruz. Yaşar da 50 yıl sonrasını görürsek, bugünleri, bu yazıları hatırlarsak, kendi kendimize ne kadar küfreceğimizi bilemiyorum.

Çok daha kolayı da, hazırda bekleyen 4400 adet kırmızı düğme. Yedeklerle birlikte 40 bini bulan nükleer silahlar. Bazı ülkelerin üretmek için çabaladığı, bazılarının elinde koz olarak tuttuğu, bir tanesinin de insanlığa karşı kullandığı silahlar. Evet, bu silahların, bilinen 4400 tanesi, her an düğmesine basılarak fırlatılmaya hazır bekletiliyor. Dünya hala sidik yarıştırma peşinde. Bu sistemlerin bu şekilde tutulması, Çehov'un silahı gibi, bir gün kullanılacağı anlamına gelir. İşte o gün kıyamet kopar. İnsanlıktan geriye bir şey kalmadığı zaman, dünya yaşanabilir olmadığı zaman kıyamet kopar.



Bu yazıyı okuyarak hiç bir ülke nükleer silahtan vazgeçmez, eline güç geçen herkes de bu silahlardan edinmek ister. O yüzden, safsatalara inanmayın bari.