12 Temmuz 2013 Cuma

Uzay Yolu'nu Neden Severim?

Beni bilenler bilir, Uzay Yolu (Star Trek) dizilerini, filmlerini, oyunlarını severim. Çocukluğumdan beri bu böyledir, Atılgan'ı, Mr. Spock'un kulaklarını, herşeyini çok sevdim. Öyle ki, ilginç bir şekilde dünyada ilk çekilmiş Uzay Yolu filmi olan "Turist Ömer Uzay Yolunda" filmini bile her televizyonda çıktığında izledim. Ortaokul - lise zamanlarımda, TGRT'de verilen "Uzay Yolu: Yeni Nesil" (Star Trek: The Next Generation) dizisini okuldan gelir gelmez açardım. Dizinin yayın saati değiştirildiğinde güzelce küfretmiş, evdeki artık kullanılmayan video cihazını kullanılır hale getirmiş ve her gün saatini programlayarak diziyi kaydetmeye, okuldan gelince de izlemeye başlamıştım. 


Peki, neden bu kadar sevdim ben bu Uzay Yolu'nu?

Uzay Yolu, "bilim-kurgu" olarak tanımladığımız sinema türünün kendisidir. Yani, sadece uzayda geçtiği için bilim kurgu filmleri arasına girmez, işin içinde bilim sonuna kadar var. Dizilerde ve filmlerde kullanılan teknolojilerin bir çoğu teker teker günlük hayatımıza giriyor. Babalarımız, dizideki otomatik kapılara hayranlıkla bakarken, biz şimdi dizideki büküm (warp) alanı yöntemi ile ışıktan hızlı gidebilmenin hesaplarını yapıyoruz. 


Sadece bu mu? Yani seride, filmlerde bilim var diye mi seviyorum ben bu diziyi?

Hayır tabii ki. Serinin yaratıcısı Gene Roddenberry, basit bir diziden ziyade, bir felsefe oluşturdu. Bu felsefenin, ütopya olarak nitelendirilmesi bile mümkün, fakat bu ütopya gerçekleşmesi zor bir ütopya değil. İçimizdeki insanlığı keşfedip o yoldan gittiğimiz zaman ulaşılabilecek bir hedef.

Her ne kadar, seride "Üçüncü Dünya Savaşı"na bağlansa da, dünyanın ortak bir amaç uğrunda bir araya gelmesi ve birleşik bir Dünya kurulması, aslında işin başlangıcı. Şimdiki komplo teorileri, illuminati, yeni dünya düzeni gibi dünyayı tek bir çatı altında toplayacak distopyalardan farklı olarak, Birleşik Dünya (United Earth) kavramı, ekonomik ve siyasi değil, bilimsel temelli ve insanlığın gelişmesini ön plana alıyor. Yani, Birleşik Dünya, birkaç ailenin hegemonyasında değil, bütün dünya halklarının ortaklığında yönetiliyor. Aynı zamanda, bildiğimiz kapitalist ekonomi Uzay Yolu evreninde geçerli değil, yani Birleşik Dünya'nın temelinde ekonomik güç de yok. Seride çok fazla ekonomiden bahsedilmediği için bilemeyorum, fakat bildiğimiz para Birleşik Dünya'da (ve sonrasında Fedarasyonda) geçerli değil, ve insanlar para için çalışmıyorlar.

Tamam, iş siyasi değil, ekonomik de değil. Ama neden?

Günümüzde, hepimiz çalışıyoruz. Önümüzde hedeflerimiz var, daha büyük bir ev, daha büyük bir araba, daha çok şundan, daha pahalı bundan almak için çalışıyoruz. Yılda bir hafta deniz kenarında güneşlenebilmek için çalışıyoruz. Çalışmamızın tek amacı para kazanmak. Ne kendimize bir şey katıyoruz, ne de bizden sonrakilere iyi bir gelecek bırakmaya uğraşıyoruz. Hayatımızı bir kısır döngüye soktuk, kendi ellerimizle dünyayı yok ediyoruz. Uzay Yolu hikayesinde de aynı dönemler mevcut. Her ne kadar günümüzde pek gündemde olmasa da, genetik mühendislik yolu ile güçlendirilmiş insanlar yüzünden çıkan ilk savaş (Eugenic Wars) ve daha sonra Üçüncü Dünya Savaşı ile bu günümüzdeki yaşam tarzı sona eriyor. Pek güzel bir gelecek değil, ve inşallah bahsedilen Üçüncü Dünya Savaşı yaşanmaz. Nükleer bir savaşı ve 600 milyondan fazla ölümü bu gezegen yaşamasın. Hikayede, bu savaşlardan sonra, insanlığı bu savaşlara yönlendiren güçler yıkılıyor ve yeni bir akım ortaya çıkıyor. Bu akımda, insanlar sadece insanlığın ortak geleceği için çalışmaya başlıyor. Tıp alanında, ilaç şirketlerinin ve özel hastanelerin kar amacından çok insan hayatı öne alınıyor ve kanser ve bir çok ölümcül hastalık tedavi ediliyor. Siyasi alanda, insan özgürlükleri ön plana alınıyor ve eğitim düzeyi yüksek bireyler ile özgürlükçü demokrasi yürürlüğe giriyor. Bilimsel anlamda, insanlar uzayı keşfetmeye ve insanlık onurunu ve bu birliği uzaydaki diğer ırklara taşımaya başlıyor.

Çok ütopik değil mi?

Ulaşılamaz değil. Savaşa ihtiyacımız yok, akıllı yöneticilere ihtiyacımız var. Güç kazanmak ve birilerine saldırmak sadece geçici bir iktidar sağlar, geleceğe sağlam temeller aktarmaz. Bütün ülkeleri yenmek işe yarasaydı, Roma İmparatorluğu'ndan Cengiz Han'ın İmparatorluğuna kadar hiç bir devlet yıkılmazdı. Paraya ihtiyacımız yok, sadece ekonominin güzel dengelenmesi gerekiyor. Yapılamaz değil, mesela, EVE Online adlı oyundaki ekonomi yönetimi, dünyanın en başarılı ekonomi deneyi olarak gösteriliyor. Birilerinin hırsı değil, sadece adalet, günümüzdeki tüketim çılgınlığını durdurabilir. Önce hastalığı oluşturup sonrasında ilacını satmak değil, gerçekten tıbbi araştırmalara kaynak ayırmak, günümüzdeki bir çok ölümcül hastalığın tedavisinin bulunmasına yardım edecektir. Sadece savaşlara ve bu savaşlarda kullanılan ilaçlara ayrılan parayı kanser araştırmasına ayırsaydık, en fazla 10 yıl içinde kanser tedavisi bulunurdu. Petrol ve benzeri fosil yakıtlar için harcanan emek, yapılan savaşlar, lobi faaliyetleri ve çevre felaketleri bir kenara bırakılıp, nükleer füzyon gibi enerji kaynakları geliştirilseydi, Güneş Sistemi'ni kolonileştirmeye başlamıştık. 50 yıl önce Ay'a gidildi, uzay macerası öyle kaldı.

İşte bu yüzden seviyorum Uzay Yolu'nu. Sadece teknolojisi değil, felsefesi de günümüzde uygulanabilir. Sadece biraz cesaret ve birlik gerekiyor.

11 Temmuz 2013 Perşembe

İntikam Demokrasisi

Mevcut AKP hükümeti, iktidara gelmeden önce de, geldikten sonra da ağzından "İleri Demokrasi" tabirini düşürmedi. Ülke olarak, yıllardır demokrasinin geri haline bile razı iken "ileri" olanı bir çok kişinin ilgisini çekti; bir çok sazan da yedi.

İktidar, güçtür. Güç insanı baştan çıkarır. Güç, insana, içip içip eski sevgiliye mesaj atmak gibi, normalde yapmayacağı şeyleri yaptırır. Güç, intikam dürtüsünü ateşler. Güç, kıllanmaya sebep olur.

İktidara geldiklerinde, cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer idi. Sağlam bir şekilde Köşk'te oturup, noterlikten ziyade, gelen yasaların hukuka uygunluğunu inceler ve ona göre karar verirdi. İkinci kez gelen yasa tasarısını kabul etmesi gerektiğinden, zorunluluktan kabul eder ve hemen arkasından Anayasa Mahkemesi'ne gönderirdi. O zamanlar, Anayasa Mahkemesi'nin başında, hukuk fakültesi mezunu bir başkan vardı. Sonra, hem cumhurbaşkanını hem de Anayasa Mahkemesi başkanını değiştirdiler. Artık yasa çıkarma konusunda sıkıntı olmayacaktı.

Ama yemedi, hukuk sistemi karmaşık ve köklü olduğu için, tek bir mahkeme başkanını değiştirerek bütün işi halledemediler. Hukuk sistemine el atmak lazımdı. 12 Eylül'ün ekmeğini yemeyen bir AKP mi kalacaktı, onlar da "darbeciler yargılansın" yasasının içine üçyüz farklı madde koyarak, "yetmez ama evet"çilerin sayesinde, yüksek yargı organlarına doğrudan hükümetin üye atamasına olanak sağladılar. Çok büyük etkileri oldu bunun, mesela 20 küsür kişinin tecavüzüne uğrayan bir çocuğun "psikolojisinin bozulmadığına" bu amcalar hükmetti. Yargı ne derse o, pardon, şeriatın kestiği parmak acımaz. 

"Yetmez ama evet"çiler. Size çok pis gıcığım.

Bu kadar hızlı gitmeye rağmen, hala korktukları bir yer vardı: ordu. Daha önce, önderleri Adnan Menderes'in, benzer yöntemleri uygulaması ve sonunu bildikleri için, askerden kurtulmaları lazımdı. Askeri yargıyı kaldırarak sivil yargının içine karıştırdılar. Yani, askerleri artık askeri konulardan anlamayan sivil yargıçlar yargılayabilecekti. Sonra, nasıl yaptıklarını çözemedim ama, kuvvet komutanlarının bir anda istifa etmesi ile, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez, teammüllere aykırı davranılarak (hülleyi saymıyorum), Jandarma Genel Komutanı, Genelkurmay Başkanı olarak atandı. Artık hükümetin emrinden çıkmayacak bir ordu emir ve görüşlere hazırdı.

Normalde, demokrasilerde, basında bir çok ses bulunur ve en okkalı olanları da hükümeti yeri geldiğinde sert bir şekilde eleştirir. Tabi bu normal demokrasilerde olur. İleri demokrasilerde böyle olmadığını AKP hükümeti sayesinde öğrendik. İleri demokrasilerde önce medya patronlarının vergi kaçırmalarına ve kanunsuz yapılanmalarına izin verilir. Medya azıcık palazlanıp hükümete giydirmeye başladıktan sonra, vergi borcu şantajı kullanılarak patronlar dizginlenir. Cem Uzan'ın bütün mal varlığı bu sayede Türk varlığına armağan oldu, hatırlarsınız. Artık, medya öyle bir yalakalık moduna girdi ki, telekinezi ile yalamayı deneyenler bile var.

Türk Medyası

En son da sivil toplum kuruluşlarına el attı hükümet. Yeni yasaya göre, Türkiye Tabipler Birliği (TBB), Türkiye Mimar ve Mühendisler Odaları Birliği (TMMOB), Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) gibi, sivil hayatın en büyük oluşumlarının anayasal hakları ellerinden alınıyor ve bakanlıklara devrediliyor. Yani, artık halk sağlığına aykırı bir hükümet hareketi olursa TBB karşı çıkamayacak. Şehirlerde, haksız rant sağlayacak veya şehirleşmeye aykırı belediye hareketlerinde de TMMOB dava açamayacak. 

Ya da, şu söyleniyor: siz #direngezi gibi hareketlere destek verirseniz, biz de sizin bütün haklarınızı elinizden alır ve sizi dımdızlak ortada bırakırız.

Hala bu hükümetin demokrat olduğunu düşünüyorsanız, lütfen bana da anlatın. İleri demokrasi benim için çok ileri, benim gördüğüm şey sadece intikam demokrasisi.