9 Nisan 2012 Pazartesi

Dikkat! Canavar Çıkabilir!

Keşke bu uyarıyı sadece Van Gölü için söyleseydik. Maalesef, birçok büyük şehirde bu uyarıyı herhangi bir yolda yapmak gerekiyor. O kadar ki, artık sadece gittiğimiz yolda değil, bölünmüş yolda karşı şeritten gelen, 100 metre arkamızdan gelen, hatta tepemizdeki köprüden araçları takip etmezsek kaza yapar duruma geliyoruz.

Önden söyleyim: ben de sütten çıkmış ak kaşık değilim. Tamam, kurallara uymaya çalışırım fakat sigortam attığında ben de hız yapıp sinyalsiz akabilirim. Ama bu özelliklerim, trafikteki çakallardan ve uyuzlardan nefret etmem için bağlayıcı değil. Kim mi bu çakallar ve uyuzlar? İşte liste..

Mobese çakalları: Artık neredeyse her şehirde her bulvarda birer hız kontrol kamerası veya kırmızı ışık kontrol kamerası mevcut. Bu kameralar ile emniyet, yeni yasa ile 70'e çıkarılan hız sınırını aşanları, kırmızı ışıkta (hatta sarıda) geçenleri bir bir kaydedip evlere paket şeklinde cezayı gönderiyor. Güzel, ve bizim müstehak olduğumuz bir uygulama. Çünkü, son sürat bu kameralara yaklaşıp, 50 metrelik bir yavaşlamadan sonra yeniden hızlanan araçlar artık alışık olduğumuz bir durum. Ya da, kamera olan kırmızı ışıkta durup bir sonraki kamerasız ışıkta kırmızıda geçmek çok da uzak değil. Yani, anca her yolda, her ışıkta kamera olmazsa kurallara uymaya niyetimiz yok.

Şerit çakalları: ya da nam-ı diğer otoban fareleri. Genelde altında küçük ama güçlü otomobiller (Peugeot 106, Seat Leon vs) olan, geçmişin Doğan görünümlü Şahin'cileri. Bu çakallar için şerit çizgileri, diğer araçların arasında gitmesi gereken çizgiler sadece. Araç takip mesafesi ise kendi kafalarındaki işin eğlence kısmı: sizin önünüzdeki araçla aranızdaki mesafe ne kadar az ise o aradan geçince kazandıkları puan (?) o kadar fazla oluyor. Ah bir bilseler arkalarından onlar kaybolana kadar ne kadar çok küfrediyorum...

Şirket çakalları: 34 plakalı, genelde ilaç ya da pazarlama şirketlerinde çalışan, her zaman acelesi olan arkadaşlar. Bu çakallar için çoğu zaman trafik cezalarının ya da yedikleri küfürlerin önemi olmuyor - tam tersine onlar yanlış birşey yapıp da siz laf ettiğiniz zaman yine onlar size küfrediyor. En iyisi, özellikle İstanbul dışında 34 plakalı araçlardan uzak durmak.

Sarı çakallar: Taksiciler. Trafik onlar için icat edilmiş, yollar onlar için yapılmıştır. Sinyaller, yollardaki şeritler, takip mesafesi kuralları, trafik ışıkları, hatta diğer araçlar tamamen onlara düşman olarak yaratılmıştır. Yoksa karşısındaki araçlara, trafik kurallarına neden bu kadar düşmanca yaklaşsınlar değil mi?

Toplu taşıma çakalları: Otobüs ve dolmuşçular. Ben hayatım boyunca 4 şeritli bir yola akan bir trafikte dikine girerek en sağdan en sol şeride (ya da tam tersi) geçmeyi beceremedim, becerebileceğimi de hiç zannetmiyorum. Belediyelerimizin büyük şehir planlama çalışmaları sonucu oluşturdukları duraklar sayesinde de hepsi birden aynı yerde toplanıp aynı anda küfür yiyebiliyorlar.Hatta bazıları hızını alamayıp köprülerden uçabiliyorlar.

Telefon uyuzları: araç kullanırken cep telefonu kullanmak yasaktır. Bunu ben değil, kurallar kanunlar söylüyor. Tabi anlayana, dinleyene. Cep telefonu ile konuşurken sol şeritten 50 ile gittiği zaman tehlike olmadığını düşünenler var çünkü. Çok konuşkan biriysen alırsın bir bluetooth kulaklık, takarsın kulağına konuşursun. Bunun ileri versiyonu olarak araç kullanırken SMS ya da e-mail okuyan/yazan tipler de var, onlara diyecek birşeyim yok artık.

Uyuz hanımlar: Kusura bakmayın hanımlar, ama çoğunlukla kötü kullanıyorsunuz araçları. Arada çok iyi kullananlar yok mu, var tabi. Ama, özellikle 4-çeker arazi aracı alıp da her yolda aynı hızda gidenler insanı gerçekten uyuz ediyor. Ne demek bu? Bir otoparktan ya da ara yoldan 50 ile çıkıp da otoyol kıvamındaki bulvarlarda da sol şeritten 50 ile gitmek, aynı şey değil. Tamam, maganda sürücüler sizi çok sıkıştırıyor ama, siz de yolda kendinizi belli etmeyin o kadar. Zaten buraya kadar okuduysanız ne demek istediğimi anlamışsınızdır.

Genelleme insanı oldum bugün. Hadi hayırlısı.




Hiç yorum yok: